top of page
Yazarın fotoğrafıBerker Gürcihan

Batma Korkusu ve Bat(a)mamak

Son zamanlarda kariyer planlama ve kariyer değişikliği ile alakalı etrafımdan gelen bazı sorular bana yaşadığım bir dönüşüm sürecini anımsattı ve paylaşmak istedim.

Kurumsal hayattan ayrıldıktan sonraki ilk dönemimde kendi açımdan hem zor hem de dönüştürücü bir süreç yaşadım. Yaşadığım zorluğun kendi içimdeki ana teması ise “batma korkusu”ydu. Son zamanlarda karar vermeye çalışan insanlardan duyduğum ana endişe de tam olarak bu.


Bizim nesil çoğunlukla “Oğlum/kızım kendini kurtar.” alt metniyle büyümüş bir nesil. Bunu ve benzerlerini çevremizden, büyüklerimizden, öğretmenlerimizden; kısacası hemen hemen herkesten çokça duyarak büyüdük. Bu yoğun mesaj, “Kendimizi neyden kurtarıyoruz?” sorusunu soracak kadar büyüyemeden bilinçaltımıza çoktan işledi ve gelecek kaygısı dediğimiz ana bir endişenin tohumlarını ekti. Bu mesajın bizim jenerasyonda gelecek kaygısı dışında bazı başka konularda da etkisi olduğunu düşünüyorum, fakat bu yazıda buna değinmeyeceğim. Bu arada bizden önceki jenerasyonun kendi içerisindeki dinamiklerini düşündüğümde onları da bu konuda suçlayamıyorum.


Çok öngörülebilir gelirli bir hayatı bırakırken finansal anlamda epey toz pembe planlarım vardı ama sonrasında normal olarak işler planladığım kadar toz pembe gitmedi. Maddi olarak mükemmel öngörülebilirlikten ilk defa uzaklaştığım bu süreçte ise maddi öngörülebilirliğin o dönemde benim için tahminimden de öte önemli olduğunu fark ettim ve tam da bu sebepten yoğun bir batma korkusu yaşadım. Dijital alanda çalışmama rağmen öyle bir korku ki sanırsınız sanayiciyim ve üretim yapabilmek için borçla aldığım milyonlarca dolarlık büyük miktarda hammadde zarar görmek üzere. :) Bunu tabii ki ancak şimdi söyleyebiliyorum, zira işlerimin doğası gereği zaten batamayacağımı, en kötü senaryoda bile bir süre paramın kalmayacağını anlamam epey zaman aldı.


Bu zorlayıcı süreç içerisinde kenardaki paramın neredeyse tamamının tükendiği bir zamanda, bir şeyin başa gelmesinin ondan korkmaktan çok daha iyi, yönetilebilir olduğunu ve esasında zaten istesem de batamayacağımı anladım. Evet, benim ve benim gibilerin en kötü senaryoda geçici olmak üzere sadece parası kalmıyordu. Genelde olayın gerçekleşmesinin korkulara göre çok daha kolay bir deneyim olduğunu pratikte, yaşayarak görmüş olmuştum.

Bu dönüştürücü süreçten sonra iş hayatıma çok daha farklı bir pencereden bakmaya, daha iyi kararlar almaya, hatta iyi senaryoları üzerinde daha fazla durarak seçtiğim belirsizlik dolu yolu riskleriyle ve öngörülemezliğiyle beraber bütün olarak daha çok sevmeye başladım. Zaten hayat tümüyle öngörülemezken maddi anlamda tutunmaya çalıştığım bu öngörülebilirlik yükünden de sıyrılmış oldum. Bu tabii ki risklerin hesaplı alınması gerçeğini değiştirmedi; fakat benim senaryomda öngörülebilirliğe verdiğim önemi dengelemem konusunda çok işime yaradı.


Dönüp bakınca iyi ki böyle oldu diyorum.


Bu arada, belirli dozda bir korku her zaman gerekli de aslında...


Sami Bugay'ın verdiği bir eğitimde dediği gibi “Liderlik cesareti dediğin şey, korkmak ve korkmana rağmen yapıyor olmaktır.”


5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Pasta

Comments


bottom of page